31 Aralık 2014 Çarşamba

Hollanda'dan

Yabancı bi ülkede serbest dolaşmak kadar güzel bişey olmadığını farkettim o yolculukta. Hele yanınızda en yakın arkadaşınız varsa hiçbi şekilde daha fazla eğlenemezsiniz. Hergün yeni bi sokaktan geçip yeni bi yeri geziyoduk. Kaldığımız otelin yanındaki koruda bi piknik yapmadığımız kalmıştı. Gittiğimiz heryerde gülüp eğlenip sessiz dutchların yanında yaygaracı düğün misafirleri gibi hissediyoduk kendimizi. Sakin Alkmaar sokaklarından cıvıl cıvıl Amsterdam kanallarına geçince kendimize geldik. Birbirinden güzel tekneler küçük evlere çevirilmiş, sokaklar çiçeklerle bezenmiş, eski binalar yenilerinin yanında, kanalın yeşil sularından yansıyodu.

Olmayan büyüler yaratmak

Anlatılmaz bi tutkuyla çalıyo kemanını. Sanki yanından geçen metronun sesini hiç duymuyo. Fotoğraf çekenleri, kaydedenleri farkediyo belki ama durmadan çalıyo, hiç durmadan. Sadece kendisi için çalıyo ve boğuk sesiyle eşlik ediyo kemanına. Üzücü bi parçayla başlıyo oturarak, sonra ayağa kalkıyo ve neşeli bi şarkı söylüyo. Kemanının hareketlerine vücudu da katılıyo. Dans ediyo. Etrafında dünya dönüyo, zaman akıyo, hiçbişeyin önemi kalmıyo... Kemanından yayılan müzik ve tatlı sesi beni var olduğunu bilmediğim dünyalara götürüyo. Bitmesin istiyorum, gitmesin. Belki ömrümün geri kalanını onunla orada geçirebilirim, o eski meydanda, eski binaların arasında; ruhu da müziği gibi güzelse, tatlı gülümsemesi sonsuzsa... Neşesinin ve bitmeyen enerjisinin yanında duyduğum duygularbeni hayal edebilceğimden daha fazla etkiliyo. Gözlerim ondan ayrılmıyo. Kulaklarımda hala o tatlı gıcırtı. Ben ona bakarken o da görüyo beni. Şarkısını bitirmiş, bana gülümsüyo. Tam göremesemde hissediyorum tebessümünü. Yüzünü göremesemde, bi cümle konuşmamış olsak da tutuluyorum bi anda. Onu olmasını istediğim kişi yapıyorum kafamda, benim için hala öyle. Saçlarını yukardan toplamış, ben yanına giderken keman kabındaki bozuklukları topluyo. Herhangi biri gibi birkaç bozukluk bırakıyorum kaba. Bianda yukarı bakıp kirli sakalının arasından gülümsüyo tatlıca. Çok teşekkür ederim diyo. Sevincimi kelimelere dökemediğimden bişey diyemiyorum. Gülümsüyorum heyecanla ve geri dönüyorum.

Aynı anı, başka bi gün...

Turistler zamanla yıpranmış binalara, meydanda jonglörlük yapan Avustralyalıya, gelip geçen tramvaylara bakarken kulağım güzel bir ses yakaladı. Berille eriyen dondurmalarımızla boğuşuyoduk o sırada. Heryerime bulaşan yapışkanlığı temizlemeye çalışıyodum. Sonra heyecanla gıcırdayan kemanın sesi daha da ilgimi çekti o eski şehirde. Berili dürtüp nekadar muhteşem çaldığını söylerken sarı saçlı çocuğun önünde durup dinledik. Çocuk neşeli şarkılardan hüzünlülere, anlamadığım o değişik dilde hızla geçiyodu. Bazıları okadar hızlıydı ki yerinde duramıyo, ayağa kalkıp ustalıkla kemanını kullanırken bir yandan da ritim tutuyodu. Melankolik şarkıları boğuk sesiyle daha önce duyduğum herhangi bi şeyden daha üzel bir hale getiriyodu. Kulaklarıma inanamıyodum artık. Karşımdaki yetenek ve duyduğum anlamlı tını bana kendimi unutturmuş, bambaşka dünyalara taşımıştı; var olmayan, olamayacak kadar güzel dünyalara. Ondan biraz öteye oturduğumuzda tek yapabildiğim çocuğu izlemekti. Anın büyüsüne kapılmış, kilitlenmiştim. Sanki asırlar öncesine gitmiş, çocuğun yarattığı sis perdesinde kendimi kaybetmiştim. Ne kadar saçma gelsede, belki de aşık olmuştum. O insana değilse bile, o ana olduğum belliydi. Ben onun gösterisini izlerken o da bana bakıp gülümsüyordu. Kirli sakalının arasındaki o gülümseme nasıl oluyosa bütün şarkııyı daha da güzelleştiriyodu. Ben de ona gülüyodum elimde hala eriyen dondurmayla. Beril bunu farkedip bana söylediğinde rastalı çocuk turist olduğumuzu anlamış olucak ki ingilizce bi şarkı söylemeye başlamıştı. Orada ne kadar kaldık bilmiyorum. Belki beş dakika, belki yirmi. Zaman kavramımı yitirmiştim. Berille keman kutusuna para atıp atmamam gerektiğini tartışırken yerimden kalkıp bulabildiğim bütün bozuklukları kutuya bıraktım. Bian bakıp çok teşekkür ederim dedi çocuk. Geri döndüğümde keşke konuşsaydım dedim içimden. Keşke bişey deseydim. Keşke hayatımda duyduğum en güzel şarkıları çaldığını söyleseydim. Keşke içimde neler yarattığını söyleseydim. O anın bitmesini hiç istemedim. Ama bir anda çocuk durdu, kemanını yerine koydu. Eşyalarını topladı ve Amsterdam’ın kalabalık sokaklarına karıştı.